Navigation |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
=> Daha kayıt olmadın mı?
Etyemezin Forumu - Etyemezliler bir irki kurtariyor erdal (şimdiye kadar 34 posta) | | Kahramanlarımızın romanını okumaya karar verdiyseniz birinci bölümünü okumanız şart. Gelişmeler ve bağlantılar
orada olduğu icin.
Yoksa bir şey anlayamazsınız.
ikinci Bölüm
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/anaresim.jpg"
Ortalık zindanlık ve sessizlik sanki gecenin alaca ışığına yakışıyordu arasıra uzakta köyün köpekleri havlayıp
herşeyin normal olduğunu hatırlatıyordu.
Pencerede ay ışığı yatağına sızıyordu. Hamido yatağından yatarken beyninin bir tarafı uyuyor o bir tarafı
stanbydaydı nede olsa android yarı insan yarı robot.
Birden bire gözlerini lörp diye açıverdi, bir süre hiç kıpırdamadan öyle tavana baktı.
Sonra aniden yerinden doğrulup kafasını pencereye döndürdü sonra kalkıp elbiselerini ve cızlavutunu telaşle
giydi ve dışarıya çıktı. Kafasını gökyüzüne çevirip gözleri sanki uzayın derinliğinden birşeyler arıyordu.
Kısa süre sonra birden bire yönünü tereliğe vererek telaşla yola koyuldu.
Sanki hali büyülenmiş gibi, birnevi Lemmingleri hatırlatıyordu.
Ay ışığından faidelenerek bir saatte tereliğin teke yarığına vardı, yarığın önünde durdu.
Sol kolunu kaldırdı kolunun belirli yerlerine parmaklarıyla dokundurdu kol altı kılları aralanarak içinde
fişe benzer bir şey çıktı bu arada kayalığın içinden ufacık göz açıldı içinde mavi ışık yanıyordu ve fişe benzer
saydam bir kablosu vardı.
Hamido kabloyu çekerek koltuk altındaki ön görülen yere fişi taktı mavi ışık titremeye başladı sanki
bilgisayar kodları Hamidoya yükleniyor idi.
Gözlerini kapatıp saatlerce orada durdu.
Sonra hiç bir şey olmamış gibi köye dönüp yarı kalan uykusuna devam etti.
Arada tam sekizbuçuk sene geçmişti.
Sabah güneşi yeni doğmuş Etyemezliler sığırlarını sürüye katmışlar millet Apti emminin evinin oradaki çeşmenin
kürününün etrafına oturmuşlar güneşleniyorlar ve kendi hallerinde konuşuyorlardı.
Erdal:
-Arhadaşlar inşallah bu sene ekinler iyi olurda parasıyla DVD ve Plasma televizyonu yanına Dolby Dijital anfi alirim valla çoh tavatır olur.
Erkan:
-Bende Sibel Cani yılbaşına köye getitirim gonser verir.
Alirza:
-La oğlum o şişko karıyı nörecen göbek derinliğine Van Gölünün suyu sığar.
Aliihsan:
-iyiya yüzme yarışması uygularıh Tereliğe getmeyede gerek kalmaz
Erhan:
-köyün piçleri yine hasatı yahmazlarsa.
-tamam, tamam bir gaç sefer Amerikalılar için yahtıh.
- O birleride nabalları boynuna.
Oğuz:
-Uşah bügün ne yapah valla usandıh hep aynı hamam aynı taş.
Sezai
-Köyde çeşme yapan yohki artıh. Biraz eylenek.
-Köyün her tarafı çeşme doldu dağda su gomadıhki.
Şinasi:
-Yeniköyün suyunu getirek ne dersiniz.
diyerek birbirleriyle şakalaşıyorlardı.
O arada Hamido uzaktan göründü o ünlü yürüyüşüyle topluluğa yaklaşıyordu.
Hali çok düşünceli ve endişeli.
Yalcın:
-Noldu Hamido koyunlarını gurt yemiş gibi bir halin var.
Hamido
- Oy tarhana tarhana dikkat et arhana.
Millet birbirine bakarak ne diyo bu yahu.
Erdal:
-Durumlar iyi değil diyor.
o birleri gülümsüyerek:
-Hayrola Hamido! Arhamızda gorhma la adamı keseriz valla.
Hamido:
-içimdeki sesler herkesi tersler. Davulcu limon yedi zurnacının ağzı sulandı zurnası zurt dedi.
Erdal
- Haberler pek iyi değilmiş. Büyük bir olayın başımıza tüyeceğini ve uzun zamandır bizlere söylemek
istediğini ancah paniğe kapılırız diye sustuğunu söylüyor.
Topluluk:
-Ya Hamido desene yine bize eğlence çıhacah bu sefer kim? Yinemi Amerikalilar veya Ruslarmı? Yohsa gözü yırtıh Çinlilermi.
Hamido:
-Başınızı toprah ala avucumda tuz yala, ne Çin işi Rus işi bunu yapan iki gişi biri erkek biri dişi, bu gün garığı sulayah yarin Tekeyarığında olah.
Erdal:
-Hayır burada anlatılmaz durum karışık ancak Terelikte anlatırım, Rusların Çinlilerin işi değil diyor. Kadin, erkek meselesi zannedersem.
Aliriza Dayanamayıp.
-La gurban Hamido daha erken şimdi tereliğe gidek yohsa birinemi aşıh oldun?.
Hamido:
-Vakitsiz öten horoz sonunda bohu yemiş.
diyerek benzi sararmiş şekilde evinin yolunu tuttu. Bu söylediklerinin tercümesine gerek yoktu.
Erkan:
-La olum Hamidoyu heç böyle görmedim.
Sezai:
-Hamidonun derdi böyük Adam Amerikaya garşı gelmiş şimdi su haline bahın kafayı yiyecem valla.
Erdal:
-Hamidoyu iyi tanırım bana kendi dilini öğretmek için heç osanmadan yedi sene uğraştı iyi zamanımız kötü zamanımız oldu ama böyle halini heç görmedim acaba hastamı yohsa bazı devrelerinden hasarmı var?.
Yalcın:
-Hadin gidelim yalvaralım soralım belki söyler
Oğuzhan:
-Yavrum Hamidoyu tanımıyonmu adam mıh der çivi demez.
Erhan:
-Yarına gadar beklemekte başka şansımız yoh.
Devirsi sabah herkes köyden Tereliğe doğru yola koyulur.
Ilıcanın önüne geldiklerinde Şinasi Alirizaya:
- la olum beni sırtına al yohsa boğulurum.
Erhan:
-Enişte ben seni yüzüyo biliyordum.
-Yüzmesine yüzerimde ılıca bemim boyuma göre çok derin üstelik akıntıda çok.
Aliriza:
-Vay yavrum vay içler acısı gel elimde tutta karşıya geçireyim.
ve tuttuğu gibi Şinasiyi boynuna bindirdi herkesle karşıya geçti.
Hedef doğruca Tekeyarığı.
çayırlıktan giderken yabancı mahlukların piknik için gelip bıraktıkları pislikleride topladılar.
Boş şişeler poşetler karpuz kabukları çocuk bezleri vs. vs.
Mehemetali:
-La yavrum şu kafirlerin yaptığına bahın gendi ülkelerini pisletip pisletip gidiyorlar şunları şikayet edek.
Erhan:
-Of anam of onun için ben 4 ay hapiste yattım şikayet edersin kendin borçlu çıharsın ama o uzun hikaye.
Gözün önüne vardıklarında Hamido ellerini arkasına atarak sabırsızca oradan oraya gidip geliyordu. Sanki müebbed hapis almış birisi gibi.
Millet:
-Sabahların hayır ola Hamido.
-Vayy Ağcakaşta düştün yola uğramadan sarıyolağa beklettiniz hayrola.
Aliriza:
-Bekletmemizin sebebi Şinasi az daha boğuluyordu onu reanime ettik.
-Anahtarları alınız Teke Yarığına dalınız.
Gençler anahtar olan Hacemminin, Seydikaanin düvenlerini ve Apti emminin kazmasıyla küreğini alır teke yarığının içine yerleştirirler.
Hamido dijital Şakire dönerek:
-Supaneke sildir tepe anan geçi baban teke.
Erdal:
-Şakir Tekeyarığını açabilirsin.
Şakir büyük bir ustalıkla düven taşlarına 256 bitlik kodlari verir.
Kayalar sallanmaya başlar millet daha önce gördükleri için pek fazla şaşırmazlar.
Herkes içeri dalar o güzelimsi ışıklandırılmış 1000 Metrekarelik Kontroll sahasına.
Hamido orada kendine büyük bir kolye şeklinde üzerinde karmaşık görülen aleti boynuna takar ve konuşmaya başlar.
-Arkadaşlar biliyorsunuz bu aleti taktığımda normal sizin dilinizde konuşabiliyorum.
Herzaman Erdalın tercümesinede gerek yok, üstelik salah yüzde 70ini anca tercüme yapabiliyor.
Erdalı yüzü utangaçlıktan mosmor oldu.
- ya Hamido bunca senedir tercümanlığını yapıyorum ayıp oluyor valla konuştuğun dil Almancadan kaç misli daha zor.
Hamido:
-Valla şaka yapıyorum Erdalım üstelik elimde tek tercüman sensın başka kimsem yoh naçarlık işte.
diye sırıttı.
Sezai:
-La bizi buraya sen çağırdın adamı üzdün bah.
Bilal:
-Adam sonbaharda solmuş yaprahlara döndü tssssss. Ne anlatacahsan hadi anlat ben yeni nışanlanmış adamım vahtım pek yoh.
Hamido:
-Vallahi şakaydı, salah şakadan anlamıyorki. Evet durumlar vahim arkadaşlar ta bundan sekizbuçuk sene önce uzaydan daha doğrusu sirius güneş sisteminden sinyallar aldım bu s.o.s sinyallariydi otomatikmen köyümüzdeki teknoloji aktivleşip benim buraya gelmemi emretti.
Adil:
-Ne yani bu aletler senin buraya gelmenimi emretti?
-Yok yok bir an önce gelmemi kominikasyonu kaçırmamamın gerektiğini bildirdi.
neyse geldim interfaceyi taktım.
Erhan:
-Hacim bir yerlerine fişmi sohdun??
herkesden kahkahalar, ortalıkta yankılandı.
-Unutuyorsunuzki ben bir Androidim gelen sinyaller sizin yarı atanız olan Serengelilerde geldi.
Labarotuvarlarda genetik denemelerden bir virus elde etmişler amaçları Serengelilerin ömürlerini uzatmak
ve halkın refahını yükseltmek. Bu virus hücrelere girip oraları güya tazeliyecekmiş yani RNA - DNA planlarını yeni düzenleyecekmiş.
Ne yazıkki daha test esnasında labaratuvarda dışarı havalandırma ile çıkıp oradaki bütün erkeklerin soyunu tüketmış.
Yani erkeklerin x Kromosonlarını hedef almış. Anlayacağınız bir sürü dul Kadınlar.
Muhammed:
-Abovv hiç kimse kalmamışmı? Desene Hamidom durumları Iraklı kadınlardada vahim?
-Daha da kötü bir ırkın artık sonu geliyor.
Osman:
-Çok yazıh arhadaşlar bizde burada yeni yeni testlere başladıh Allah korusun.
Yalcın:
-Allahın verdiği güzellikleri bozmaya çalışırsan dengesini yoh edersen öyle olur işte halbuki ölümde gutsaldır geldiğinde hepimiz tadını alacağız.
Şinasi:
-Valla Hamidom çok üzüldük ama ne dersin kendileri yapmış kendileri bulmuşlar hepimizin başi sağ olsun.
Erhan:
-Üzülme artık Hamido bizler varız. Senin o bir kardeşleriniz. Hadi hocam çıkalım buradan vallahi irkildim
yahu buradakı teknolocinin sahiplerinin sonunun geldiklerini hatırlayınca.
Herkesin kafası öne eğilmiştir üzülmüşlerdir nede olsa yarı yarıya onların kanlarını taşıyorlar yavaşca dışarı yola koyulmaya başlarlar.
Hamido keskin bir sesle:
-DURUN!!! Nereye yahu daha ne işimiz bitti nede diyeceklerim. Ağzımdan lafımı boğdunuz. Buraya doğru bir uzay gemisi geliyor.
Herkes çivi gibi yerinden durur.
-Nee!!!
-Evet tam sekizbuçuk sene önce yola koyuldular ve dünyaya çok yaklaştılar.
Erdal:
-Yazzıhlar olsun Hamido durdun, durdun şimdimi söylüyon? vallahi bu yaptığını heç kimse affetmez. Pekala bizden ne istiyorlar?.
Hamido:
-Bırakmıyorsunuzki anlatayım. Bakın o testler esnasında yörüngede üç tane uzay gemisi kalıyormuş bunlara virus erişememiş.
Anlayacağınız her birinin hemen hemen 80 tane mürebbatı ve bunların yüzde 90i erkekmiş 10u kadın.
Orada durumlar anlaşılınca o virusa karşı bir ilaç üretmişler ve gezegende bütün tehlikeli virusu yok etmişler aslında erkekler ölünce fazla virusda kalmamış. Ama üçüncü gemi atmosferde parçalanmış geriye çok az erkek kalmış bununla bir ırk tekrar ayaklandırılamaz anlıyormusunuz.
Genetik çoğunluğu yoktur. Bunların çocukları birbiriyle evlenmişler ama sakat doğumlar başlamış. Kısacası bunlara yeni kan lazım milyarlarca Serengelilerin beklediği bu.
Oğuz:
-La Hamidom düşündüğün şeye bah benle Muhammet abide en az yüz litre kan vardır hayrımıza veririk nolacah.
Muhammet:
-insanlık öldümü sanki abi.
Hamido:
-Çok iyisiniz ama kan dedimse o anlamda degil üstelik düşünün ineğin olduğu yerde sütünü ne yapacan.
Osman:
-Ne demek istiyon Hamido.
-Onların gözleri sizlerde, sizleri götürmek istiyorlar.
Adil:
-Yoh devenin nalı.
Sezai:
-iyi gözelde bizleri napacahlar getsinler başka yerden alsınlar.
Hamido:
-unutmayın sizlerin kanı onlarla uyuşuyor.
Muhammet:
-istedikleri sperm olsun veririz memleketimiz uğruna olur gider.
-Hayır ya gidersiniz yada dünyayı yok edeceklermış adamların kaybedeceği bir şey yok.
Adil:
-Ama bizim burlara gizli teknolocimiz var onları yoh edemezmiyiz.
-buradaki teknoloji dünyada çok etkili olsada, unutmaki onlar 25000 sene önce yaptı. Su anda ellerinde ne olduğunu düşünmek bile istemiyorum ve isterlerse bu makinayı kilitlerler nede olsa onlarınki.
Aliriza:
-Pekala buraya ne zaman gelirler?
-Bilmiyorum belkide yörünğede bekliyorlardır doğrusunu istersen o ilk bağlantıda hemen hemen bu güne buraya
varacaklarını bildiriyorlardi. içimdeki tedirginlikden dolayı tekrar iletişimde bulunamadım.
Aliihsan:
-Hadi o zaman bir şeyler yap.
Erkan:
-Uşah durun hele bir plan kurmalıyız ama ney? Ne onları tanıyoruz nede ellerindeki silahlari.
Mehmetali:
-Ya düşünecek olursak bunlar sekizbuçuk senedir yoldalar adamlar her şeyi düşünmüşlerdir. Hamidonun dediği doğruysa kaybedecek bir şeyleride yoktur.
Erkan:
-Yani farzedelim biz şimdi yola koyulmuş olsak dul garıların yanına hemen hemen dokuz sene sonra varacağız çoh kötü bir ticaret anlayışı.
Aliihsan:
-Valla moruklaşırız. Yine farz edelim bir yolunu bulduk o kadar senede dönüşü etti 18 sene yolculuk. Bunlar bizi manyakmi saniyorlar. Kayalardan kendimizi atsak daha iyi valla.
Dijital Şakir:
- Kendimizi kayalardan atmiş olsak ne yapacaklar boş yere gelmiş olacaklar. bence bu onlarla konuşurken anlaşmadan büyük kozumuz.
Erhan:
-La olum gendi gendinize ne gonuşuyorsunuz bırahında bağlanti gurah şu hıyarların sesini duyah.
Erdal:
-gerçi bir tercüman olarah bana bir laf düşmez ama denesek.
çekinerek Hamidoya bakar:
-Sen ne dersin Hamido.
-Deneyelim bakalım frekansları vereyim ne olacak.
Ellerini yanıp sönen tuşlara uzatarak bir şeyler yapar carp curp diye sesler yükselir.
-Etyemezli Serengelilerden selamlar!!.
beklenir ama bir şey yok
-Etyemezli Serengelilerden selamlar!!.
Tekrar yine cevap yok.
-Belki çok uzaktadırlar biraz beklememiz lazm. Mesela güneş kadar uzaklıkta bulunsalar en azından 8 dakikada sinyal gider, cevapları verirler yine sekiz dakika gelmeye... demeye kalmadan
-Burası Serengeli Uzay gemisi ses musturasına göre sen bizim android Hamido olman lazım.
-Hayır sizin değil Etyemezin Hamidosu. şu andaki koordinatlarinızı veriniz bilgisayarın bellekleri şifrenizi
bekliyor.
-Tamam-geliyor
Konuşmalar gecikmeli olduğu için onlarla sohbet yapmakta işe yaramazdı.
Bilgisayardan bir ses:
-Koordinatlar alınmıştır komutları veriniz.
Hamido parmaklarıyla havada bir şeyler yapar.
Alanın köşesindeki lazer beemerler orta alana üç boyutlu güneş sistemini görüntüler ve Mars gezegeninin oradan bir objekiv yanip sönüyor.
Hamido:
-Dünyaya uzak değilsiniz geliniz yörünğeye demir atınız.
-Tamam ama demir atmak nedemek
-burada gemilere söylenen tabir. Yörüngede bekleyiniz lütfen.
-Tamam elemanlar hazırmı??
-Hayır! Hemen böyle olmaz biraz görüşmemiz lazım.
-Konuşulacak bir şey yoktur geldiğimizden hemen yüklememiz lazım.
Ortalık kaynaşmaya başladı:
-la bunlar bizlerimi yükleyecek? manyakmıdır nedir. Sanki davarız.
Hamido işaret vererek susmalarını istedi.
-Sayın Serengeli kardeşlerimiz unutmayinki her şey diplomasi ile olur. Gelin görüşek, konuşak ondan sonra çaresine bakalım.
-Geçirecek vaktimiz yoktur ama tamam. Yarım saatte yörüngedeyiz. Size haber vereceğiz.
Sesler kesilir ortalık bir anda sanki kuzey kutubunu andırır.
Erhan:
-Hamido senin bu yaptıhların büyük bir hainliktir neden haber vermedin.
Oğuzhan:
-En azından dünyadaki bütün devletlere haber verseydin şimdiye gadar bir çözüm bulmuşlardı.Bu gün bir yarin 100 Uzaygemisinin olmayacağı ne kesin. Bütün dünyayı tehlikeye attın.
Hamido:
-Anlayinsene gerizekalılar onlar bütün dünya teknolojisine görünmezler. Adamlar ışık hızı ile dünyaya geliyorlar yani saniyede 300.000km saatte eder 1.080.000.000km Dünyalilarinki ise olsa olsa saatte 25 ila 40bin. Bu yolculuk bize 7-8 sene sürer onlara ise sanki bir dakika gibi, hiç Einstein kitabi okumadınızmı ışık hızıyla giden objektivin zamanı ortada kalkar.
Erdal:
-Yani onlar hiç yaşlanmadımı? Üstelik Einstein kıtabını köyün başında nerde bulah.
-Yaşlanmaz olurmu aha diyelim yarım saat fazla değil. Ama şunu düşünün Bir gemiyi bu hıza getirmek için belkide Serengede bütün sahip oldukları enerjiyi feda etmişlerdir. Anlamak isteyen fizik kitabı okusun gerçi okumaya fırsat kalmayacak ama?
-Ne demek fırsat kalmayacak.
-Yakında kendiniz yaşayacaksınız yoksa hepimizi yok ederler.
Ortalık o kadar gergindirki Hamidoyu kör bıçakla kesseler az gelir.
Hamido:
-Anlayınsana elimizden hiç bir olanak yoktur. Biz onlar için mağra adamlarından farkımız yok en azından teknoloji açısından üstelik oraya gidenler yaşlanmayacak en azından yolculuk esnasından bir de düşünün Etyemezliler uzayda
başka güneş sistemine gidiyorlar orada çoğalıyorlar bunların hepsi iki uygarlığı birbirine bağlayacaktır.
Aliriza:
-Dinimiz bazı şartlar altında dört tane evlenmeye izin verir ama teki dünyada kalırsa sol tarafım üşür romatizma olurum valla.
Osman:
-Ben bekarım ama yurdumu bırakıp gitmem arkadaşlar.
Bilal:
-Beni zaten saymayın, yeni nışanlılı olduğumu unutmayın dünyayı verseler gitmem valla.
Herkes kafasını sallayarak doğruladılar.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/uzaygemisi1.jpg"
-Dünyalılar demiri yörüngeye attık nasıl buluşalım.
Hamido:
-Ufak uzay mekiğiniz varsa elçi gönderin konuşalım.
-Var ama konuşulacak bir şey yok her şey açıkta yoksa durumu onlara izah etmedinmi?
-Anlattım ama buranın gelenekleri değişik gelin konuşalım yoksa kendilerini öldüreceklerini söylüyorlar o zaman hepimiz için büyük kayıp olur.
Diyerek Dijital Şakire göz kırptı.
-Sakın ha öyle bir şey yapmasınlar geliriz ama oranın atmosferine kendimizi alıştırmamız lazım bunu sende biliyorsun gerçi arada çok vakit geçti ama.
-Haa evet öyle bir şeyler vardı üstelik fiziksel olarakta bir şeyler oluyordu herhalde, ama neyse 25000 sene az değil unutmuşum.
-Biraz sonra oradayız.
-Tamam
Erdal:
-Ne yani şimdi bunlar geldi davar gibi tutup kendi gezegenlerinemi götürecek? Hiç kimseden vedalaşmadan işimizi gücümüzü bırakıp çoluğumuzu çocuğumuzu terk mi edeceğiz.
Hamido seni en büyük fırsatta öldüreceğim derini ayaklarima papuç yapacağım gözlerini kurutup kolye, kemiklerinlede kaval.
Hamido:
-Aynen öyle ama biraz vakit kazanırsak Köyde vedalaşırsınız.
Herkes Hamidonun üzerine yürümeye başlamıştı köşeye sıkıştırdılar yumruklar havaya kalktı.
-Biz geldik.
Herkes arkasına baktı.. ne görsünler iki kişi kafalarında Miğfer önünde plexicam üzerlerinde sanki çapıt metal karışımı giysi ellerinden silaha benzeyen alet ve bizimkilere doğru tutuluyor.
Uzaylı diğerine:
-üzerlerinde silah yok ama dikkatli olmalıyız dünya çok tehlikeli bir yer herkes herkesi öldürüyor.
Erhan
-Adınıza lo siz kimsiniz?
Serengeli:
-biz elçiyiz
Adil:
-siz nasıl geldiniz duymadıh bile.
-mühim olan nasıl geldiğimiz değil şu anda burada olduğumuz bizimle ne konuşmak istiyorsunuz.
-Nasıl ne gonuşmak istiyorsunuz bize sordunuzmu gelip gelmeyeceğimizi oğlum manyakmısınız siz?.
-Bakınız sizinle anlaşmamiza aslında hiç gerek yoktur doğrudan doğruya ruhunuz duymadan yukarıya transport
ışınıyla çekerdik ama sizler bizim kardeşlerimizsiniz onun için ne konuşulacaksa konuşalım vaktimiz yoktur.
Aliriza:
-Bahınız uzay kovboyları vaktimiz yoh diyorsunuz Hamidonun dediğine göre memleketinizden ayrılalı yarım saat
bile yaşlanmamışsınız. Kussanız ağzınızdan orada yediğiniz çikar nasil oluyorsa sekiz buçuk senede hiç anlamadım.
Iki uzayli birbirine bakar:
-Doğrudur ama Serengedende sekizbuçuk sene geçmiştir o kadarda yolumuz var oradaki bayanlar yaşlanmadan gitmemiz lazım tam tamına 17 sene kaybediyoruz.
Muhammet:
-iyi diyorsunuzda benim ve Oğuz gibi şişmanlar boş yere fazla yahıt yahtırır size.
-Doğru ama siz bizim gözde tosunlarımızsınız listemizde ilk baştasınız üzgünüz.
Aliihsan:
-La Serengelimi sürüngelimi neyseniz Muhammetin bir fikri vardı spermlerimizi versek, gerçekten çok kaliteli Ağcakaş malları adam başına 450milyondan fazla çıkar ne dersiniz parada istemiyok.
-Çok üzgünüz biz ışık hızıyla gittiğimiz için bozuluyorlar, soğutmadan sonra canlanamiyorlar bu konuyu daha öncede düşünmüştük tesler yaptık.
Osman:
-La madem gardaşlarımızsınız yarın burada buluşah davar mavar keseriz Erhanla eniştesi Şinasi balıh tutar bu
akşam millet yahınlarından veda ederler isterseniz uzaygeminizi getirin Memmetali abi gözelce boyar Fahrettinde araçlarınızı tamir eder.
-Bizimle alaymı ediyorsunuz?.
Hep beraber:
-yoooh sizler burada kara çaydanlıhla hiç çay içmemişsinizde ondan. iki yabancı birbirlerine ham armut gibi bakarlar biri elini elbisesindeki rozete dokundurarak komandanlarına anlatırlar.
Bizzt diye yanıbaşlarından ışın odaklaşır birden biri peydahlanır. bizimkilerin korkudan bacakları tutmamaya ve titremeye başlar:
-Abooovv anam noluyor bohunuzu dökiyim.
Komandan:
-Ne oluyor burada daha ne bekliyorsunuz??
-Kumandanım geleceklermiş bir gün istiyorlar yarın buraya toplanıp bir şeyler dediler ama hiç bir şey anlamadık.
Kumandan:
-Aptallar hepsini yukarıdan takip ediyorduk bunlar sadece vakit kazanmak istiyorlar.
Hamido:
-Olanların bitenlerin hepsinin suçlusu benim efendim, bunlar daha bu gün duydular.
-Nee sen ne diyorsun unutmaki serengili bir komutandın gezegenini su geri zekalılara sattın o zamanın cezasına göre ölümdü ama o kadar vakit geçtiğine şükür et. Yurduna ne kadar zarar verdiğinizi biliyormusunuz herkes sizden binlerce sene haber bekledi.
Hamido:
-Kendine gel komutanım bunlar gelişmemiş bir ırk olabilir ama geri zekalı değildirler hepsi vatani için ölürler ve sıcak kanlıdırlar ah bunları bir tanısanız. Herkesin ailesi, colukları cocukları var. şimdi onları bölmek istiyorsunuz bunun ne kadar zor olduğunu anlamanız gerekir. Biraz vakit verin vedalaşsınlar. Gelecekler inanın onlara! Çok mert çocuklardır üstelik zamanında geri dönseydik bu opsiyonunuz olmazdı ölüme teslim olurdunuz.
-ondan haklısın Hamido. bakın giderken buraya bizim teknoloji ile yaptıklarınız Silahları komuta aletlerinide
yok edeceğiz.
-Hayır bunu bizden isteyemezsiniz buradaki aletler hiç bir zaman kötü bir amaç için kullanılmamıştır sadece barış içindir. isterseniz bilgileri geminize aktarabilirsiniz.
-Her bilgiler elimizden zaten biz taa Marsta iken kominikasyon kurmuştuk. Dünyadaki pentagonundan tutunda
her bilgileri aldık her şey elimizde. Ama konumuz o değil.
-Efendim bir ricam lütfen beni Üzeyiri Dijital Şakiri buradan bırakın çünki bizlersiz buralar dış etkenlere yem olur.
Amerikalılar burayı keşif ettiler ama ayak basamıyorlar. Tek çekindikleri bizleriz yoksa Türkiyenin ve ortadoğunun hali ne malum. O bir ricam size göre eskimiş kumanda bölümüne bir şey yapmayın gerçekten çok ihtiyaçları var.
Bu topraklar ne de olsa bu babayiğitlerimizi besledi büyüttü o bir ricam Erdali götürün onun yerine bana tranlator takınkı peşimde her seferinden gelmesine gerek kalmasın.
-Tamam tamam ağlamanıza gerek yok ama size söylüyorum vedalaşın yarın buraya gelin yoksa sizleri bulurum ona göre.
Elindeki aletin tuşlarına bir şeyler yazdı o anda ortalıkta ufacık bir alet belirdi
Bir ses:
-Komutanım Gönderdiğimiz tranlatoru aldınızmı?
-Tamam burada her şey yolunda siz işinize bakın!
kumandan aleti alarak Hamidoya yaklaştı:
- bu senin tercümanın olacak yaklaş buraya hurda android!!
Hamido yaklaşınca aleti boğazına götürdü büyüklüğü sanki bir kadın saatini andırıyordu ve düğmeye bastı.
Aletten ışıklar arasindan tırnaklar çıktı Hamidonun boğazına saplandı.
Hamido bağırtılar içinden ellerini alete tuttu bütün kuvvetiyle çekmeye başladı ama nafile belliki çok acıyordu.
Herkes sanki put gibi olmuştu gözleri falgibi açılmış olaya bakıyordu.
Alet Hamidonun boğazına kendini çekti etleri sanki yanıyordu öylede koku yayordu. bir süre sonra alet hamidonun gırtlağından kayboluverdi arkasından hiç bir şey olmamış gibi etleri birbirine kaynamıştı.
Ayağa kalktı gözleri acıdan yaşarmıştı ama iskifini bozmadan daha önceki kolye şeklinde taktığı translatoru
çıkardı.
-Test test
Bu kadeh senin şerefine emmioğlu
O türküyü bir daha çal yine çal
Karşı dağı duman aldı sis aldı
Uzun ömrüm yar yolunda kısaldı
Sazına vuram eline kurban
Allahına kurban emmioğlu
Bende bu dağların nesine geldim
Meleşir kuzular sesine geldim
Bir garip ölmüşte yasına geldim
Geldim emmioğlu
Herkes manyak manyak Hamidoya bakıyordu Seside fena değildi hani.
-Oldu oldu nihayet!! artık bende şarkı söyleyebiliyorum komutanım Allah senden razı olsun.
Komutan:
-Hadin gidiyoruz yarin görüşmek üzere.
Bizzzt üçüde birden bire yok olurlar.
Şinasi:
-Hamido olum bizleri kasaba satar gibi sattın sana yazzıklar olsun hadi Aliriza şunu biraz dövelim.
Yalcın:
-Sabır edin arhadaşlar Allahtan ümit kesilmez Hamido hiç olmazsa yarına kadar vakit kazandı bu leyhimize olabilir.
Oğuz:
-olum ne boh garıştırah anasını satım ben tekrar buraya gelmem.
Adil:
-Ne yaparsah yapalım bunlar bizi bırahmaz. Duydunuz kadınları onlar yola çıhalı 8 sene dahada yaşlanmışlar 8 de dönüs.
Erhan:
-madem gideceğiz erkenden gidek kadınlara nine demiyek.
diye şaka yaptı.
Memmedali:
-La Erhan zıybıtma bizi Hollanda ineği gibi sağacaklar olum! hay Allahim bize yardım et.
Erdal:
-Hadin gidelim duydunuz burada bizi duyuyorlarmış ama Hamit seni bir daha görmek istemiyorum elinden geldiği kadar beni rezil ettin.
Hamido:
-Bakın kardeşlerim bunlar sanki bir bozucu sinyal salıyorlar sağlıklı düşünemiyorum ama düşünsemde bir şey yapamayız.
Aliihsan:
-Hadin şunu buradan bırakalim köye dönelim
millet Teke yarığından dışarı çıkarlar Hamido içeriden bağırarak:
-Çok üzgünüm kardeşlerim şuna inanabilirsiniz Etyemezi her zaman koruyacağım.
Bu kadeh senin şerefine emmioğlu
O türküyü bir daha çal yine çal
Karşı dağı .................
Uzun ömrüm .................
diye şarkısına devam eder.
Bizimkiler hidettli şekilde kafasını sallayarak Köyün yolunu tutar.
Ağdereye geldiklerinden Osman:
-La Erhan abi noldu heç gördünüzmü.
Sezai:
-Daha demin yanımızdaydı birden bire yoh oldu sakın Alienler çalmasın.
Millet telaşe içinde Erhaaan.. Erhaaan.. diye aramaya başlar.
Ama ne gezer.
Herkes üzüntü içindedir kimbilir sıra kimdedir. Haci ökkeşin yaptırdığı çeşmenin başında otururlar gırtlahları teneke gibi kup kuru olmuştur.
ileride iğdeler arasında birisi peydah olur he la bu bizim Erhan.
Erkan:
-La bu Erhan deelmi?
-Ya neya ta kendisi.
Oraya geldiğinde vucudu şişmiştir elbiselerinin içi sanki bir şeylerle dolu.
Erdal:
-La manyah nerdeydin bizi korkuttun.
-Olum ne olur ne olmaz belki bu dürzüler bizi götürürse dedim Apti emminin bostanını yoldum bakım bir daha fırsat olacahmı.
Elbiselerinin içindeki salatalıkları erik ve elmaları çıkartarak millete sundu. Hayda gülesinmi ağlayasınmı?.
Yahu adamdaki enerjiye bak millet can derdinde o biri bostan.
Ama doğruyu söylemektense salatalıklarda bayağı güzeldi helede bu sıcaktan iyi giderdi.
Aliriza:
-Babam görseydi eşşek sudan gelene kadar döverdi valla, hele şunu verele la mubarekte gözelmiş ben helal ediyorum babam da eder akşam söylerim.
Bilal:
-Abilerim yahu ben daha muradıma ermeden bu şerefsizler nışanlımdan ayıracahlar.
Erkan:
-Yavrım emmioğlu neydek edek bir yere gizlenek bilmiyom ne yapsah bence herkes evinde durumu anlatsın ayrı ayrı bir yerlere gizlenelim.
Osman:
-Bu adamların bizleri bulmaları çoh golay mühendislikten öğrenmiştim hadin hem köye gidek hemde anlatayım.
Bilmem nasıl başlasam.
Bir atomun elektonlarının gendi çekirdekleri etrafından belirli bir hızla dönmesi vardır ve 100ü geçkin element yani madde vardır mesela bakır, demir, aluminyum gibi. Bunların bir ortamda kendine has titreşimleri vardır ve değişik ortamda mesela ultraviolet ışınında belirli dalğalari yutarak geri sınırlandırılmiş yankı verir. aynısı deel ama Mikrodalga fırını gibi onun içinde belirli frekansta hidrojen atomlarını etkilerler. Yani bizim vucudumuzda da Serengi geni olduğu için onlar ilk önce yüzeyi tarayıp onu
araştıracahlardır yani o molekülleri.
Biz o molekülleri onlarda gizlersek, o bir insanlarda ayırt edemezler yani üzerimize bir maske gibi şeyler tahmalıyız.
Oğuz:
-Eyi diyonda goçum bu iş nasil olacah?
-Valla bende bilmiyom bir de bizi bulamazlarsa dünyayı yoh ederler Hamidoda kafayı yedi ondada yardım bekleyemeyiz.
Şinasi:
-La olum ahlıma bir şey geldi üzerimize koyun postu atah onlarda bizi koyun zannederler.
Aliriza:
-Sinopsi bizler koyun sanada kuzu postu yeter fazla masraflıda olmaz.
Erdal:
-Tek olsunda eşşek postuna razıyım.
Muhammet:
-Sohbetinize doyum olmuyor ama artıh köye yahlaştıh nasil edek.
Mehmetali:
-Fazla vahtımız yohtur ne olur ne olmaz herkes çabucah evden vedalaşsın ve koyunmu kesiyor kuzumu, eşşekmi.. postuyla çürük tarlada saat akşam 10da buluşah.
Bizim uşakların vücudunda adrenalin sanki tepelerine fırlıyordu gözleri dönmüş içlerinden bilinmeyen korku.
Yarın belkide burada bulunamayacaklar. Aileleri şöyle dursun dünyada bile olmayacaklar.
Ama şu kesindi bütün arkadaşlar birbirine dahada bağlanmışlardı nede olsa geleceklerini beraber çizeceklerdi.
Herkes birbirine sarılıp vedalaştılar evlerine gittiler.
Artık akşam saat yedi olmuştu ortalıkta ev, ev kadınlarin çığlığı yükselmeye başlamıştı.
Cocuklar olayın ne olduğunu anlamamışlar bir anasına bir babasına bakıp ağlıyorlardı ama neden??
Köyün erkekleri hanımlarını, babalarını, analarini susturmaya çalışsalarda yok.
Kadınlar:
-Yiğidim ben seni kimseye vermem.
-Daha gurbette yeni döndün vay başıma gelenler.
-Sen söz vermiştin sadece benim olacağına getme gurbanın olam.
-Cocuhlarını babasızmı böyütecem vay halime vay.
-Budami başıma gelecekti tek ben ölem.
-hadi gette görem gebertirim valla.
v.s. v.s.
Arada kısa zaman geçmeden ortalık meelemelerle doldu.
Herkes kapısının önüne bir davar getirmiş kıbleye doğru uzatmışlar ve hayvanları kesiyorlardı.
Bir an ortalık hayvanların kesik boğazından kanların diğdirmesiyle doldu. Kalb atışıyla kanlar sanki ufacık
hortumla ileriye fışkırıyor kalb atışı zayıfladıkca, kan azaldıkca mesafeler yavaş yavaş azalıyordu. Bu arada
boğazı kesilen hayvanların nefes borularından çıkan sesler evlerin duvarlarından yankılanarak sanki dahada gürleşiyordu. Nefes aldıkca kanlarını akciğerlerine çekiyor nefesi verdikce ortaliğa fışkırtıyorlardı.
Hayır bu gün unutulamazdı o kadar yiğitler belkide yarın burada olmayacaklardı. ilerleyen dakikalarda yiğitler ailelerinden kopmuş buluşacağı noktaya geliyorlardı.
Arada hemen hemen yarım saat geçti hepsi oradaydı ellerine davar postlarıyla.
Aliriza:
-La Şinopsi bu plan senin başıyın altında çıhtı olmazsa ellerimle seni boğacağım.
Erdal:
-Arhadaşlar başka ne yapabilirdikki heç yohtan daha iyi.
Erhan:
-Bence su anda belkide takip ediliyoruz en iyisi postları giyinelim ondan sonra ayrılalım herkes bir yere gizlensin.
Yalcın:
-Erhan abi yüzde yüz bir bostana sahlanır.Üstelik Hamido bizi böyle görseydi baslardı koyun gelir yata yata çamırlara bata bata türküsünü çağırmaya.
Muhammet:
-Oğuzla ikimize birer inek kestik davarlarınki küçük gelirdi.
Adil:
-La ben Almanyada böyüdüm deligazilde evlendim olum benim buradan ne işim var??
Erdal:
-Suçun Hacemminin torunu Ismaalın oğlu oluşun.
-Ben burayı pek bilmemki nereye sahlansam.
-Tamam, tamam seninle ben guzuyatağında Leylenin çi...ik pinarina giderik orada sahlanırıh.
Bu arada köyün çoban köpekleride çürük tarlaya yaklaşıyordu bunu gören Erdal:
-La uşah itler bile bizi goyun zannetti işler tıkırında valla bahın bizimle gelmek istiyorlar ulan hoşt hoşt.
Mehmetali bir büyük olarak:
-Lan deyyuslar sizin hepinizi çoh seviyorum hadi gelin helallaşalım ne olur ne olmaz postunuzuda iyice giyinki fark etmesinler.
Herkesi bir hüzün sarmıştı gözler yaşarmamak için direniyordu ama nafile vedalaşandan sonra tekrar dönüp köye baktılar.
Yavaş yavaş ayrılmaya başladılar.
Uzaktan görüldüğünde genclerimiz koyun postları içinden sanki çürük tarladan uçan beyaz kelebekleri andırıyordu iki kişi hariç onlarda zaten siyah postlarıyla karanlığa karışmışlardı bizim Muhammet ve Oğuz. Yakında ise basbayağı koyunsu koyunsu kokuyorlardı.
O gece köyde bütün kadınlar bir araya gelmişler ağıt yakıyorlardı olayıda aslinda pek cözememişlerdi:
Koyun, Hamido, uzaylılar, soyu tükenmek üzere olan bir ırk, dul kadınlar. Belkide bizim erkeklerde virus vardı
kafayıyiyorlardı öylede olsa söylede erkekler elden gittmişti.
Devirsi gün Hamido köye erken geldiğinde erkeklerin nerede kaldıklarını sordu seside şarkı çağirmakta düşmüştü.
Hamido:
-Bizim gencleri alip termin aldığımız bölgeye götürecem adamları kızdırmayak yoksa hepimiz için fena olur.
Kadinlar ellerine ne geçirdiyse Hamidoya doğru fırlatmaya başladılar.
-Her şey senin yüzünde oldu def ol git yüzünü şeytan görsün.
Herkesi ev ev dolaşıp isimleriylede çağırsa ses yok yüzde yüz onlar gitti Terelige ben görmedim deyip tekrar yolu tereliğe verdi.
-Onlarda kurtuluş yoktur inşallah kızmazlar.
Hamit hedefe vardığında alan bom boş. Artık olacak olmuştu kendini en büyük felakete hazırlıyordu.
Köydeki geri kalanlar havadan esrarenğiz ışıkların uçtuğunu gördüler sanki bu ışıklar bir yerleri tarıyor ve yok oluyordu.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/zamanucusu.jpg"
Birden bire ortalık zindan gibi karardı sanki bir suni vızıltılar başlamıştı aradan beş dakika geçmeden ortalık
aydınlandı gözler sanki bir şey görmez hale gelmişti.
Aradan biraz vakit geçenden sonra gözleri ışığa alışmaya başlamış bir şeylerin karaltısını görmeye başladılar birde ne görsünler kendileri. Bir alanda davar poslarıyla öfleyip püflüyorlar. Etrafına bakındıklarında buranın tanımadıklari yer olduğunu kestirdiler.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/gemiici.jpg"
Erdal:
-La gurbamım uşahlar biz nerdeyik.
Erhan:
-Nolacah olum basbayaği yahalanmişsih.
Ortalik bir anda karişmaya başlamişti.
Panik arkasindan küfürler ve duvarlara vurmalar.
-çiharin lan bizi burdan !$%&%§.
Yok abi bukadar kolay değil. Gercektende üzerlerindeki postlar çok komik görünüyordu kanlar pıhtılaşmiş kokmaya başlamıştı.
Aliriza:
-Birisi yellendimi çok pis koktu.
Oğuz:
-Abim kokan bizleriz hadin sunlari çıharak. Allahim ben sana ne yaptımda bunları başima getirdin.
Sanki birden ayak sesleri işitir gibi oldular.
Osman:
-Susun uşah!! Sizde duyormusunuz?.
Herkes kafasını salladı.
Kapi birden bire açıldı karşılarına iki kisi, bunların kiyafeti başka kafalarında yine miğfere benzer önü boyalı cam yüzleri görülmüyor üstelik sesleride kadındı:
-Aman tanrım ne iğrenç kokuyorsunuz
arkadaşına isaret vererek
-şunları temizle
Yakasındaki rozete benzeyen yere dokunarak:
-Ultra son tarayıcısını çalıştırın. Sizde toplanın ortaya çabuk olun!!
Tavanda lambalar yandı sanki beyinlerinde büyük bir baski hissettiler. Herkes gözlerini kapadıp kulaklarını tutmaya başladı.
Bir aradan sonra ortalık sessizleşti herkes tekrar gözünü actiki:
Osman:
-Nooluyo la, olum cırıl cıbıldah olmusuz.
Herkes abest yerlerini elleriyle kurşun hızıyla kapattı.
Adil:
-uşahlar biz Almanyada alışığıh hepimiz iş yerinde böyle duş yapardıh ama o anlatılan sabun meselesi hiç olmadı.
Mehmetali:
-O dediğin hapislerde oluyor salah!.
Şinasi:
-Farkındamısınız üzerimizdeki kokular gitti.
Serengeli elindeki silaha benzeyen şeyi yiğitlere doğrultarak:
-Bizle gelin hadi çabuk olun.
Muhammet:
-Hanım ablalarım biz utanıyoruz üzerimize bir giysi verseniz.
Serengeli:
-Tamam ama buradan değil hadin bakalım marş marş!!
olacak gibi değil mecburen beraber gittiler. Uzun bir koridor her taraf aydınlık içinde sağdan soldan kapılar.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/koridor.jpg"
En son kapıya geldiklerinden otomatikmen açıldı:
-içeri girin hadin!
girdiler ortalıktan sanki tabuta benzer bir sürü saydam kutular var bu kutuların baş ucundan bir sürü düğmeler ve yanan sönen lambalar.
Erhan:
-Noluyonuz yahu hani elbiselerimiz.
-Elbiselerinize şimdilik ihtiyaç yoktur uyandığınızdan giyersiniz.
-Ne uyumasi baci görmüyormusun uyuyacak halimizmi galdı üstelik ben acıhtım köyden o kadar davar kestik akşam tikeyide kaçırdıh.
-Bakın siz buranın içine yatacaksınız Serengeden tekrar uyanacaksınız.
Adil:
-Bakın yosma bozuntulari siz bizi gasp ettiniz bunun cezasını biliyormusunuz? Gelmiyoruz varmi diyeceğin?.
Erdal:
-Buranın kanunsuz alan olduğunu sanmayın, bizi her şeyimizden koparıp zorla getirdiniz kardeşlerime söylersem gelir dayak atarlar haa.
Serengeli telsizle bildirerek:
-misafirlerimiz direniyor komutanım.
Hiç yabancı gelmeyen ses:
-Kod: alfa 923
Ellerindekini kaldırıp yaylım ışınına tuttular.
Bizimkiler teker teker yere yuvarlanıp sızdılar.
Gözlerini teker teker açtıklarında kendilerine Aşağılı üstlü hortum taktıklarını gördüler ama elleride yataklara bağlı.
-Mfghft
-argdgt
kafalarını sağa sola çevirdilerki herkes yan yana yatıyor üstelik renklerindede bir alamet var. Geminin sesinde artık gelmiyor.
-Ght.. ght..
Olayın farkına varan Serengeli hastabakıcısı geldi aman tanrım buda ne doğrudan doğruya yemyeşil derili dünyanın en güzel kadını. Hortumları ağızlarından teker teker çıkartmaya başladı.
Aliriza:
-Allah kahretsin biz nerdeyik.
Hastabakıcısı:
-Serengeye hoş geldiniz!!
-Nee biz yani buradamıyıh daha demin dünyadaydıh.
-Evet size göre, ama bizler sizi sanki kiyamete kadar bekler gibi olduk.
Mehmetali:
-Rengimiz ve sizin renginiz neden değişti yeşil olduk.
-bizim rengimiz hep aynısı sizinki ise buraya göre ayarlandı hücrelerinizdeki Serengeli genini dünya genine göre hakimleştirdik ama korkmayın, Buranın atmosferinden yoksa yaşayamazsınız.
Muhammet:
-Sanki ağzımdakı dilimden bir uyuşukluk hissediyorum.
Herkes:
-Bende
-bende
-.....
-.....
Erkan:
-Bacı bizi ne zaman serbest bırahacahsınız.
-Siz artık serbest insanlarsınız birazdan sizi almaya gelirler.
Şinasi:
-bizi kimler alacak.
-Görevliler. Bu akşamda bütün Serengeden bayram ilan edildi akşama delegeler kurulu var.
-vay canına yani dilediğimizi yapabilirmiyiz demek istediğim serbestmiyiz.
-Hayır!! Ama kanunlar çerçevesinden evet!!.
Az sonra yiğitlerimiz ayağa kaldırıldı güzelimsi elbiseler giyitildi bir odaya bırakılarak beklemeleri söylenildi.
Herkes oturdu daha şok içindeydiler düşünmelerine vakit kalmamıştıkı.
Erdal:
-Uşah şu ağzıma bir bakın sanki dilim ağzıma sığmıyor veeeeh.
diye dilini uzattı:
Herkes şaşkınlıkta geri sıçradı korkmuşlardı.
-Noluyor olum ne var??
-Dilin!! Dilin!!
-Nolmuş dilime.
-çatal sanki yilan gibi.
-Ne diyon olum ne yılanı.
Elini ağzına uzattı dilini eliyle kontroll ettiki
-aman Tanrım !! sizde açin hele.
Actılar aynı hamam aynı tas.
Erhan:
-Geçmişini şeydiklerim bizi sürüngen yapmışlar yemeklere ne verecekler kurbağa mı?
Belliki herkes perişan durumdaydı.
çuval gibi herkes yığılıp kaldı:
Sezai:
-Yani biz şimdi sekiz dokuz senedir yoldamıydık olamaz anam babam çocuklar Allah bilir durumları ne olmuştur.
Herkesin gözleri yaşardı ağlamaya başladılar.
Biri masadaki vazoyu alıp duvara çaldı
-Allah kahretsin!
Arka arkaya sinirler yükseldi ortalıkta ne var ne yok kırdılar ama durumu değiştirmiyordu.
Ruhları o kadar yaralanabilir hale gelmiştiki.
O esnada dışarıda sanki bir ordu yaklaşıyordu ayak sesleri gümbür, gümbür. Birden kapı açıldı içeriye iki kişi girdi
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/zamanucusu.jpg"
-Aaa burasi nehalde ne yaptığınızı sanıyorsunuz.Hadin başbakanımız sizinle görüşmek istiyor.
Bilal:
-Biz bir yere gitmiyoruz sit..rin gidin!!
-Bakınız hiç bir şey faide vermez helede direnciniz. En iyisi gelin beraber çünki siz bizlerin en önemli konuklarımızsınız.
-Konuklar diledikleri zaman geri gideler ya biz.
-Efendim onu başbakanımızla halledin. Hadi buyurun.
Baktılar çaresizler üstelik orada kalsalar nolacak.
Dışariya çıktıklarinda en az yüz tane kadın asker bekliyor tenleri yeşilmi yeşil ama hepside birbirinden güzel.
-Efendim siz bizlerin gelecegimizsiniz bunlar korumalarınız unutmayın herkes sizden çocuk peydahlamak için canını verir.
Neyse Hastanenin dışına çıkarlar kafalarını sağa sola yukarı çevirirler. Acaip şaşırırlar Sirius çift güneş sisteminden oluştuğu için yukarıda iki tane parlaklık ama her biri
bizim güneşten daha uzaktan görünüyor yoksa ortalığı yakip yıkar. Sonra Ağaclara bakarlar tanrım sanki bizim oradakilere benzer hepsi yeşil ama formlari değişik. yolda ilerledikce çok şeye bakarlar her şey değişiktir.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/serengitabiat.jpg"
Bir taşıta binerler gitmesini beklerken zıp diye havalanır yukarıda görüntüler harikadir. Binalar Hepsi metallerden yapılmıştır yılp yılp parlarlar. Yol diye bir şey yoktur sadece insanların yürümesi için yapılan uzantılar.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/binalar.jpg"
Ve nihayet Büyük bir alan içinde yer alan bir şatonun üzerine taşıtlarıiner. Aşağı inerler Başbakanlığa
yürüdüklerinde büyük bir Koridorda geçerler yanlarda sıraya dizilmiş yeşil yeşil kadınlar gülümseyerek merasim bekleyişi yapıyorlar.
Aliriza:
-Bunlarda herhalde milletvekili olsa gerek gancıhlar yeşil olmasalar bayağı güzeller hani.
Mehmetali:
-La soldakini görüyonmu sana nasıl bahıyo çekirge gibi yeşiller zilliler.
Erhan:
-Olum heç aynaya bahtınmı sen hem yeşil hemde yilan dillisin.
Bilal:
-Dil diyince ağzımdaki uyuşuklar getti normalleştimi dersin.
-Bir bahim la.
-Eeeeggghh.
-Yoh aynısı, insan korkuyor valla.
-La olum dilimi çıkarınca sanki bana bir şeyler oldu hiç anlamadıgım hisler kokular içimi gıcıhlaştırdı.
Aliihsan:
-Veeeehrrhh. Noluyor la.. Tanrım buda ne!! Sanki banada bir şeyler oldu.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/kadinlar1.jpg"
Bu arada başbakan büyük bir masada oturuyordu. Yiğitlerin geldigini görünce ayağa kalktı yanlarına gelmesini bekledi.
Herhalde o kadar insanin içinde tek erkek oydu.
-Hoş geldiniz bizim atalarımızın çocukları.
Ellerini teker teker bizimkilerin koltuklarının altına sokup ağzına yaklaştırıp yilan gibi dilini çıkarıp aşağı yukarı sallıyordu.
Erkan:
-Sakın bir daha yapma çoh gıdıhlanırım sonra karışmam haa!
Başbakan:
-Bu bizden gelenektir sizin davranışınızı yoldayken gemimiz bilgileri gönderdi öğrenmek içinde bayagı vaktimiz vardı hani. Ama bizim daha dogrusu şimdi sizin anatominiz çok degişik koltuk altından feremonlarınızı dilimle algıladım streste olduğunuzu anladım. Bizde böyledir sizde öğreneceksiniz.
Oğuz:
-olum bu ne diyor ne fermasi?
Osman:
-Feremon kimyasal moleküllerde oluşur insan kokusunu alamaz ama beyinde algılandığında içgüdüler ayaklanır.
-Nediyon valla heç anlamadım.
-Davarda olsun, at olsun sürüde erkekleri kafasını kaldırır dudaklarını açarak güler gibi yaparlar çoğu canlıların mevsimlik davranışını saglar.
-çiftleşme zamanı yaparlar deelmi la.
-Hee ama feremon her gün altbilincimizi etkiler. Bilmeyerek. Bunun sadece dedigin ile ilgisi olmaz ama o konuda çoh tavatır yer alır.
Bizleride etkiliyor ama halk arasinda pek bilinmiyor.
Bilal:
-Hey başbahan ne yani bizemi sulanıyorsun?.
-Estafurullah beyler Osmanın dedigi gibidir. Ama bunu yarın davranış egitimcisi ögretecek.
Erhan:
-La Başbahan acıhtıh garnımız sırtımıza yapıştı.
-Bakınız size dünyadan yediğiniz yemekleri sunamayacağız ama tahminime hoşunuza gidecektir. Daha önce size söyleyeceklerim var.
-Bah başbahan bizi yurdumuzda ettin anamızda avradımızdan bu yaptığınız doğru degildir utanmalısınız. Deney yaptıysanız sizin suçunuz bizi hahsız yere nereye sürüklediniz üstelik sizin avratlarla yatacağımızı zannediyorsan yanılıyorsun bizi çabucah geri götürün bu işi unutah.
Muhammet:
-şu halimize bahın sanki yılana benzedik yeşil derili, yilan dilli. çinden olsaydıh valla bizi çorba yaparlardı şerefsizler.
Oğuz:
-Kivre ikimizin çorbasi bir orduya yeterdi ama söz gonusu o değil. Başbahan bizi ne zaman geri götüreceksiniz.
-Bakınız söylediklerinizin hepsini anlıyorum ama sizin dünyada durumlar farklı değil. Nasil terör amaçla
kaçırılan bir uçağa suçsuz sivil halk olduğu halde bazi ülkeler halkını korumak için vur emri verdiyse.
Bizim ise bütün ırkımız tehlikede şurada 50 yıl içinde hemen hemen hiç kimse kalmayacaktır. Birde şunu düşünün: Eminim dünyadada aynı deneyler yapılıyor siz veya çocuklarınız burada dünyanın kurtarıcısı olabilirsiniz.
Erdal:
-başbahan bizden ne istiyorsaniz verebilirik en azından toplam Milyarlarca tüp bebek yapabilirsiniz işimiz
hallolur bizde bir daha görüşmemek üzere hoşcakalın deriz.
-Sizin deyiminizle hastahaneden sağildiniz. üstelik göndermek iyide bir objeyi ışık hızına getirmek bütün
fizik kanunlarının sınırını taşar ve buradan ne kadar enerjimiz varsa sizler için harcadık.
Osman:
-Bana Hamido anlatmıştı Einşteinın kıtabından okumuş. Zaman ve alan yercekimiyle eğriliyormuş yollar kısalıyormuş herhalde wormhole diyorlar.
-Enteresan bir düşünce ama onu başarmak için bir galaksinin çekimini topluiğnenin başına konsentre etmek lazım. Akıllı çocuğa benziyorsun senin çocuklarını akrabalarimdan olmasını isterim.
Şinasi:
-Yavrum biz memlekete gidemeyecekmiyiz?.
-Kesinlikle şartlar onu götürmüyor. Ama sizi anlamıyorum burada hepiniz kral gibi yaşayacaksınız bir dediğiniz iki edilmeyecek.
Aliihsan:
-Biz Etyemezin topraklarinda yoğrulmuş insanlariz gururumuzu cellat bile kesemez.
-Malesef başka şansınız yoktur.
Adil:
-Pekala çocuk yapma işini nasıl düşünüyorsunuz biz bu gadar avratlara nasıl başa çıhacağız.
-Tekrar söylüyorum siz hastanedeyken menleriniz alınmıştır şu anda büyük çalışma içinde kadınlarımıza tüp bebek olarak yerleştiriyoruz.
Ama doğal yoldan sizinle bebek yapmak isteyen insanlarımız milyonlari aşar hatta milyarlari. Dolayısıyla kiminle yatıp kiminle kalkıyorsunuz size kalmıştır. Kadınlarimiz bunu daha öncelikli isteyecektir çünki bizden tüp bebek dinimizden yasak malesef başka şansımız yok.
Erdal:
-Aha şimdi bohu yedik.
Basbakan:
-Bakınız gördüğünüz kadar etrafımızda en azında 200 kadin bize bakiyor. Sizde ricam dilinizi çıkarın onlara doğru uzatın.
Erdal:
-Olmaz başbahan bizde dil çıharmah alay etmektir, ayip olur valla.
-Yok yok bizde çatal dil sadece erkeklerde vardır ve gayet normaldır bakın benim yaptığımı yapın. Veeehhgh...
Bizimkiler birbirine bakar omuzlarını silkerek.
-Uaahhh
-Urghhh
Kadınlardan kinkirtileri duyulmaya başlar. Hepsi güzel yüzlerini çevirmiş bizim yiğitleri süzüyordur.
Ama bizimkilerin anlayamadıklari şey: Kalplerinin hızla çarpmaya başlaması gözlerinin önü kararması kendilerini kadınlara doğru yaklaşımda bulunma istekleri. Son bir kuvvetle dillerini içine soktular.
Mehmetali:
-Ya noluyo anlamadım bize bir şeyler oluyor.
Osman:
-Tam tahmin ettiğim gibi feremon zıhımı.
Başbakan:
-Bizlerde tat almaktan hariç çok başka özellikler vardır şu gördüğünüz kadınlarda bazılari biyolojik birleşmeye hazırdır.
Bu özelliği Tanrı bize vermiş sizdede çoktan beri vardi ama insanlik geni o özelliklerinizi bastırıyordu.
Kendinizi serbest bırakın şayet hoşunuza giden birisi varsa seçiminizi güzel yapın çünki buranın kadınları kendilerine bağlamayı çok iyi becerirler. Regabetcidirler.
Amacımız sizin bir kadına bağlı kalıp onunla yaşamanız değil dinimize göre çok insanlarin sizden çocuk alması bu hak entelektuel bölümüne saklanmalıdır.
Muhammet:
-Niyeymiş o birleri insan değilmi?
-Tabiki insanlar ama sokağa yalnız çıksanız sizi parçalıyacaklarından emin olun. Bu günki yeter ben sizden
ayrılayım sizde yoruldunuz. En iyisi odalarınıza çekilin dinlenin bir şeyler yiyin.
Muhammet:
-Ama biz birbirimizden ayrılmak istemiyoruz hep bir yerden kalmak istiyoruz.
Erdal:
-Muhammet olum sen o işi unut senin horlaman Kangaldaki karakargaları ürkütürdü hayvanlar oradan oraya panikle uçardı.
Başbakan:
-Ayrılmanıza gerek yok size özel bina yaptırdık 20 dönüm üzerine herkesin kapısı daire şeklinden büyük salona
açılıyor ve salondan beraber olursunuz dinlenmek istiyorsanız suitinize girersiniz. Ortalıkta yüzlerce
himetcileriniz ne isterseniz emrinizde.
Erkan:
-Ya Allah hadin uşah gidek buradan beş dakka bekleyemem.
Ve gittiler....
Büyük salonun içine girdiler koltuklarına oturdular etrafından onlarca hizmetçi yemeklerini servis yaptı.
Bizimkilerde bayağı acıkmışlardı hani:
-Uşah şu uzun et parçalarının küçük küçük ayahları var.
-Benimkindende top gibi bir şey, sıcaktan bozarmış iki göz sanki bana bahiyor.
-la masanın ortasindaki tabağa bahın yeşil yaprahların içinden bir şeyler gıbırdıyor.
Muhammet uzanır çatalını batırırarak ortaya çıkarır.
-La yavrum bunlar cücük yavrularına benziyor ama ganatsız tüysüz.
Erdal ayağa kalkarak:
-Hanfendiler bizlerin bunları yiyeceğimizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Bize yufka ekmek çökelek yanında çay
hepsi sizin olsun.Bööög diye kusmaya başlar.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/yiyecek.jpg"
Zavallı hizmetciler şaşkınlık içindedirler istediklerini nereden bulsunlar.
Bir kaç kişi oradan uzaklaşır yaşlı bir kadınla geri dönerler.
-Efendim ben sizin hakkınızdan herşeyi en azından dünyadaki bilgisayarlardan alınan bilgiler dahilinden biliyorum. istediğinizi sunmak imkansız onun için tek ricam var lütfen dilinizi çıkarın dışarıdan bir kaç saniye bekletin.
-Hayır biz bunları yemeyiz acımızdan ölsek bile.
-Bakınız ben sizin burada davranış eğitimcinizim sadece dediğimi yapın, lütfen ondan sonra yemeyin. Meyveler
sebzelerde sunacağız. Simdi üçe kadar sayacağım, bizden yemekten önce yapılan vazgecilmez unsurdur.
Bir.....ki.......üç. hadin hadin.
bizimkiler ricayı kıramayıp.
-eeggh
-uuugh
diye dillerini uzatırlar.
Olan o olur ilk önce bir birlerine bakar sonra masaya.
-Allaaah bırakın beni diyen diyene.
iki saat sonra öyle yemişlerdirki göbeklerini sivri sinek ısırsa basınçta sinek patlayacak.
Erdal:
-La uşah bohunuzu döküyüm bu ne lezzet hele şu bir sürü bacaklı uzun et insanın ağzindan eriyor valla.
Erhan:
-kavrulmuş hamam böceğine benzer şey varya? Amanın hayatımda böyle bir şey yememiştim .
Meehmetali:
-Muhammetle Oğuzu gördünüzmü yanlarından uzahlaştım yanlışlıhla çatalı bana batırıp dişlerler diye.
Uzun yemekten sonra bizimkilerede artık yorgunluk basmıştı. Hizmetcileri tarafından herkes suitine bırakıldı ve başlarından uyku ninnisi söylenildi mışıl mışıl uyumaya başladılar.
O esnada güneş sisteminin mavi gezegeni Dünyada:
Hamido:
-Üzeyir, Şakir yarın yine Tekeyarığına gidiyoruz inşallah positiv bir şeyler
yaşarız.
Üzeyir:
-Bahıyım Serengeliler bilgileri aldılarmı, üstelik adamlar istediklerini ellerine geçirdi o kadar zahmete neden gatlansınlar?
Hamido:
-Bundan 25000 sene önce dinleri ve kültürleri çok ince ruhluydu.
Üzeyir:
-Bu bir varsayım bence su örnekten farksızdır "Halamın pipisi olsaydı amcam olurdu" ama durum öyle değil!.
Her ay dört sefer bekliyoruz ama ses soluh yoh.
Şakir:
-Planın çoh gözel ve verimli ama inşallah dediğin formülle suni karadelik açabilirler.
Hamido:
-Bundan eminim çünki ihtiyacı olunan anti materyal bunu inplosyon eden enerjiyede sahipler. Enerjisiz buraya gelemezlerdi sadece başka amaçla kullanacaklar. Dediğimi uygulasalar zaman ve alan eğliminden onlardan en az 500 ila 1000 sefer daha hızlı gelecekler.
Şakir:
-Onları görmeyeli sekiz seneyi geçti belkide yaşamıyorlardır.
Üzeyir:
-Ah gardaşım o puştları özledim burnumda tütüyorlar köy bom boş galdı sanki içimdeki bir ses onların yaşadığını söylüyor.
Hamido:
-Kendimi çok suçlu hissediyorum adamlar devrelerime virus gönderdiler.
Kafam iyi değildi virusu analiz yaparken sununda farkına vardım: Buradaki teknoloji Serengeye her gün bir impuls frekansı veriyormuş.
Bende bu teknolojiyi kuranlardanım ne yazikki programlar aktarılırkene yamaçtaki lazer torpedolarıyla uğraşıyordum burada bulunamadım.
Şakir:
-Ne yani köyümüzden Serengeye casus haberlermi gönderiliyormuş.
Hamido:
-Hayır, sadece deniz feneri gibi, biz buradayız diye uzaya sinyaller gidiyor bence gelirkene onu takip etmişlerdir. Kapatırdım ama bizim çocuklar gelene kadar açık kalır yoksa şüphelenirler.
Üzeyir:
-Hahlısın ama bakalım senin gönderdiğin planları aldılarmı??
Hamido:
-Onlar yola çıktı çıkalı her iki günden beri bildiriyorum tahmin edersem su anda ellerine geçmiştir.
-Temennimiz.
| | | | erdal (şimdiye kadar 34 posta) | | Bu arada Serengeden sabah olmuştur bizimkiler büyük salona toplanmışlar.
Erdal:
-Gış uyhusuna yatmış ayı gibi uyumuşsum.
Aliriza:
-Valla bizde aynısı.
Şinasi:
-Bu sabah Tuvalete çıktım az daha ağlıyordum köydeki son yediklerim böylelikle yoh oldu.
Erdal:
-Sen benden çoh yaşayacahmıssın acaip hüzün bastı.
bu arada hizmetci ve eğitimci geldi.
-Günaydın hepinize. Bu gün bayramımızın ikinci günü yemekten sonra televizyona çıkacaksınız.
Aliriza:
-Dünkülerin aynısı ise sizin olsun.
Eğitimci:
-Efendim başka ne verebiliriz öğrendiğim kadar sizdede balık,istakoz, koyun yeniliyormuş onlarda bizim için yabancı.
Adil:
-La ammada gendine problem ettin ayahlarını kopar salla aşşağıya.
Erkan:
-Yavrım hani bizde bir söz var "denizde babamda çıhsa yerim" o kadarda zor değil dilini çıhar dehle getsin. Hadin gızlar masayı düzün.
Sezai:
- En iyisi gözlerimizi sufra düzülene kadar gapadah dilimizi uzatah.
Osman:
-Bu fikiri beğendim. Hadin ya Allah bir...ki...üç.
Vee on dakika içinde masa boşalır.
Öğle vakti bunlar Tv-Studyosuna götürülür.
Tanrım ortalık sanki yıkılacak her taraf kadın seyircisiyle dolup taşmış. Alkışlar, ellerini uzatıp erışemeyip
ağlayanlar, çılgınca bağırıp cin geçirenler ve plakatlar. Bizimkilerinin yüzünde derin sırıtmalarda eksik olmaz.
Bilal:
-Ya abilerim bu seyirciler ne Elviste nede Beatleste vardı kırro iboyu zaten saymıyorum.
Herkes studyoda koltuklarına oturdular.
Spiker:
-Sayın Serengeliler sizlere başka gezegenden gelen dünyalı kardeşlerimi sunuyorum ama daha önce Başbakanımız sizlere bir şey söyleyecekler alkışlarrr!!!!!
Ortalık yıkılıp yakılıyordu.
Başbakan sözlerine başladı:
-Sayın Serengeliler şu anda huzurunuza bizim en yüce misafirlerimizi sunuyorum. Büyük bir felaket geçirmiş
bulunuyoruz. Bu güzelim ırkın sonu geliyordu neden?? Kendini bilmemiş bir kaç bilim adamının ve paraya
doymayan kuvvetlerin yüzünden. Herşeyimizi unutmuşuk, inancımızı kişiliğimizi.Biliyorsunuzki Serengeliler onlarca sene önceleri bizim genlerimizi değiştirmeye, teker teker hastalıkları yok etmeye başlamışlar ama ürettiklerinin insanoğlunun en büyük hastalıkları olduğunu düşünememişler.
Gezegenimiz ırkımızı korumak için ele aldığı proje bence bütün galakside olmamıştır.
Su anda 16 sene önce başlattığımiz proje meyvelerini vermeye başlamıştır.inanın bana herkes istediği evladına kavuşacaktır.
Herkes istediği spermi kurra çekimiyle sahip olacak.
çocuk bahceleri, kreşleri, inanıyormusunuz sokaklar çocuk sesleriyle dolacak artik anneler geceleri bebek seslerinden uykuları ikiye bölünecek.
15-20 sene sonra sokaklar birbiriyle flört yapan gençlerle dolacak. Tanrıya şükürler olsun.
Adil fısıldayarak:
-Yavrum bu kadar kadın nafaka davası açarsa bohu karıştırdıh.
Bilal:
-Adil abi biz genç adamız olsa olsa hepsi Osmanla benim velet olur. Dörtgün sonra baba baba diye bacağımıza sarılmaya başlarlar.
Osman:
-Hepsine hafta sonu harçlık verirsek ayvayı yedik.
Bu arada başbakan halkı coşturmaya devam ediyordu.
Erhan lafa karışarak:
-Sayın başbahanım ve Serengeliler: Adım Erhan bana Apdıllanın oğlu derler şimdiye gadar kahramanlık hikayenizi yeteri kadar duyduk. Bahınız haberimiz olmadan bize ait menlerimizi aldınız ve avratlarınıza tüp bebeği yaptırıyorsunuz. istediğinize kavuştunuz madem büyük uygarlık insanısınız artıh bizi memleketimize geri gönderin Allahtan korkun yahu bizimde çoluğumuz çocuğumuz var sunuda unutmayinki sizin avratlarla kesinlikle yatmayacağız buna hepimiz beraber yemin verdik onun için bizi burada bırakmanız anlamsız.
Aliriza:
-çoh gözel avratlarınız var ama biz namuslu insanlarız kesinlikle Erhanın dediği doğrudur ve buna protesto
ediyoruz. isterseniz bizleri biraz daha sağabilirsiniz azot buzluklarından saklayabilirsiniz istediğiniz zaman kullanabilirsiniz artıh tehlike durumundada değilsiniz bizlere ihtiyacınızda yohtur bırakın gidelim. Hadin çocuhlar studyoyu terk edelim kendimi burada palyaço gibi hissediyorum.
Hep birlikte ayaklanıp studyoyu terk ettiler.
Herkes orada buz gibi sessiz kalmışlardı ve seyircilerden biri alkışlamaya başladı arkasından iki üç ve binlerce insan bizimkilerinin duygularını anlamaya başlamışlardı.
Başbakan dayanamayıp:
-Tamam tamam bununda bir çaresine bakarız.
Bu sözleri bizimkiler studyonun dışındanda duymuşlardı gözleri sevinç içinde fal taşı gibi açılmaya başlamıştı.
Erdal:
-Başbahan kalleşlik yapmaz inşallah.
Mehmetali:
-Önemli olan halkının karşısından söylemesi gerçi bunların geleneğini bilmiyoruz.
Aliihsan:
-Bizim politikacılar gibi yalan alışkanlıkları varsa heç sevinmeyek arhadaşlar.
Mehmetali:
-Beklemekten başka çaremiz yohtur.
Başbakan tv konuşmasını sona erdirir ama eğlence live devam eder.Biraz sonra bizimkilerin yanına gelir:
-Bu kadar sert davranmanızı anlıyorum. Halkıma söylediğim gibi bir çaresini bulacağız size söz veriyorum.
Farzedelim dünyaya döndünüz bıraktığınız gibi olmayacak herkes dahada yaşlanmış olacaklar, tanıdıklarınızın
bazıları ölmüşde olabilir. Su anda teknoloji araştırması yapacağız ama ne zaman dönebilirsiniz kesin bir şey
söyleyemem. Osmanın dediğini hatırladığım zaman o bir option. Hamidodan bilgi geldi yeni fikri çok parlak
anti materyal üretimini belki bilmiyordursunuz ama çoktan başlattım.
Aliihsan:
-Ne yani Hamidoyla konuştunmu bizi satan adama hiç de güvenim yok. Geldiğimiz gibi götürün.
-Hayır olamaz çok pahalı ve enerji reservelerimiz buna izin vermez. Ama söz veriyorum bir yolunu bulacağız. Bekleyeceğiz başka çaremiz yoktur üstelik Hamido sizi hiç bir zaman satmadı o çok parlak fikirli bir bilim adamı onuyla konuşmak bu kadar mesafeden mümkün degildir sadece gönderme planı ve rica geldi onun testini yapmamız gerekiyor.
Bizimkilerin gözlerinden az da olsa ışıltılar oluştu.
Adil:
-Hadin gidek uşah burası açmadı beni.
Bilal:
-En iyisi bu gezegenin insanlarıyla fazla bağlantıdan bulunmayalım sonra zor gelir ayrılması.
Erkan:
-Ağzımdaki çatal dile ve yeşil tenime alışmaya başlamıştım. Ama kesin burada kalmıyacağız bunu Serengi bize borçlu.
Başbakan:
-Bilim adamlarına bilgi vereceğim gece gündüz çalışsınlar.
Hadin muhafızlarınız eve götürsünler sizi.
Böylelikle aradan 3 ay geçer.
Bir gün bizimkiler için kaldıkları bınanın büyük salonundan balo gecesi verilir, devletin muhim insanlarıda
bulunmaktadır.
Herkes Serengi şarabını yudumlar ortalığın atmosferi yumuşamaya başlar.
Adil:
-iki şişe götürek gittiğimizde gözde içeriz.
Erhan:
-tek gidekte zıhım içmeye hazırım.
Osman:
-Arhadaşlar hepimizin bildiği şey var ama gerçeklerden korkduğumuz için söyleyemiyoruz.
Aliriza:
-La anlat Osgocuğum o neymiş bahalım.
-Bizim için vakit az geçti ama dünyaya döndüğümüz zaman bazılarımız saçları ağarmış anneleri ve hanımlarıyla
görüşecek. çocuhları büyümüş belkide hanımları başkalarıya evlenmiş olacah o zaman ne yapacağıh.
Mehmetali:
-işte çenesi durmazki arhadaş bu soruyu soracahsınız diye korkup duruyordum ama gerçeklerden kaçınılmaz. Kaderimiz ne ise onu yaşayacağız.
Oğuz:
-Hayalimde hep Parise getmek isterdim, oradaki kadınlarla flört yapmaya. Koyun la şu şaraptan bir duble daha.. aslından içmem ama problemler böyle halının altına daha iyi süpürülüyor yok olmasada.
Aliihsan:
-Bulgurpilavı, Melemen mmmmmhhh, buradaki bilmediğimiz haşeretleri yemek zorunda kalıyoruz oğlum kuşmuyuz biz ya?.
yanlarına Başbakan yaklaşarak:
-ne oluyor beyler neseniz pek iyi değil? Bakın ilk testler yapıldı iki saniyeliğine 4 ışık yılındaki Andromeda
sisteme cihaz gönderip geri getirebildik bunu 6-7 saniyeliğe çıkarabilsek belki dünyaya gidebilirsiniz size diyorum çok az kaldı yüzdük kuyruğuna geldi.
Osman yiğitlerimizin neden üzgün olduğunu aktarmaya başladı herşeyin eskisi gibi olamayacağından bahsetti.
Başbakan:
-Anlıyorum ama bu yapılacak olan yolculuk zaman ve uzay alanı kavramını o kadar eğriltiyorki belki eski zamanada yolculuk yapma olanağına sahip olabilirsiniz.
Aliriza:
-Bu çok paradoks bi şey değilmi ya kendimizle geçmişte karşılasırsak ne olacak
Erdal:
-O zaman kendime derimki sakin koyun postuna girme, ayağına taş bağla kendini ırmağa at.
Şinasi:
-Sayet çocukluğuma rastlarsam iyi beslenmeyi şeker yememeyi kendime iletir, sizinde çenenizden kurtarırdım.
Başbakan:
-Deney sahfasındayız onada bir çare bulacağız. Hadi şimdi eğlenmeye başlayın.
Erhan:
-çıharın la dilinizi bah böyle veeghhh.
Erdal:
-hahlısın meeghh. La hadin tavatır şeyler oluyor.
-vürrggh
Herkes aynısını uygular içgüdüleri kıpırdamaya başlar.
Aliriza:
-Loo Sinopsi so kadın seni kestiriyor.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/kadinlar.jpg"
Osman:
-Hadin uşah biraz dans edelim herkes oynayıp zıplıyor karışalım aralarına
kültür alış verişi yapalım nede olsa biryerleri temsil ediyoruz, ayıp kızlara.
Bizimkiler arka arkaya yudumladıkca yeni sahip oldukları içgüdüleri dahada çekilmez oluyordu.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/kadinlar2.jpg"
Bu arada Etyemez köyünde Hamido Üzeyir ile Şakiri bir araya toplar:
-inanmazsınız ama bir şey keşif ettim.
Üzeyir:
-neymiş Hamido?
-Uzayın derinliğinde interreferez keşfettim Andromeda kesiminden?
Şakir:
-eee?
-Tahminime bir şeyler deniyorlar.
-yani?
-yanisi yahnisi yok suni yapılmış karadelik tabiattan materialsız yerden öyle bir şey oluşamaz üstelik
anromedanın kızılötesi ışınlarını doppler efek yapıp ultraviolete çevirdi müthiş bir şey.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/karadeliktest.jpg"
Üzeyir:
-bize ne ondan.
-öyle deme bence gönderdiğim haberi aldılar ve yardım etmeye çalışıyorlar.
-Ciddimisin?
-Kesinlikle
-valla çoh iyi! Tahminine ne zaman gelebilirler?
-Bir şey söylenemez ama olaylar pozitif gelişiyor.
Bu Arada Serengede sabah olmuştur ses yok, öğle olmuştur... yavaş yavaş salonda toplanmaya başlanılmıştır.
Aliriza:
-La uşah dün biz ne yaptıh kafam teneke gibi, düşünmeye zorlanıyorum.
Erdal:
-Hatırlamadığın daha iyi.
Erhan:
-o neydi la vay canına.
Biraz vakit gecenden sonra herkesin yüzü gülümsemeye sonrada birbirine bakarak sırıtmaya başlamıştı.
Yalcın:
-Zannedersem deneme yaptılar yakından memlekete döneceğiz diye lafı dönderdi.
Erkan:
-Arhadaşlar bir dahasına şenlik yaptığımızdan bizim oyunlarımızı bunlara öğretelim sahlanbidik, kannıkale,
doktor-hasta falan fişman.
Bilal:
-Ha, ha, tsss hııısss. Ayıpsın emmolu hatırını kıranı katır tepsin.
Arada böylelikle 3 ay daha geçmişti.
Televizyonlardan:
-Tarihi olay!!! Sunu karadelik başarı ile sonuçlandı misafirlerimizi memleketine gönderecebileceğiz.
Adil bağırarak ortalığa:
-Kalkın la temmbeller yakında gideceğiz tv de söylediler.
Herkes duyduklarına inanamıyordu ama doğruydu.
Birbirlerine sarılıp öpüşenden sonra ortalığı hüzün sarmıştı.
Sezai:
-Demek öyle artık buraları bir daha görmeyeceğiz.
Aliihsan:
-Alışmıştıh az çok bence hayatımdan buraya birdaha gelmeyi isterdim.
Erdal:
-Burada ekmek elde su gölde, padişahlar gibi yaşadıh artık orada sabah altıda kalkmalar işe gidip onun bunun kahırını çekmek.
Aliriza:
-Yine demir, dümür tonajları borsa fiatlari.
Herkesin aklında eski hayatları filim gibi geçiyordu.
Arkada gür bir ses:
-Üzülmeyin arkadaşlar bu teknolojiye sahip olandan sonra belki tekrar görüşmek nasip olabilir kim bilir.
Testlerimiz başari ile geçti. Bütün hazırlıklar bitti istiyorsanız hemen yarın bile gidebilirsiniz.
Bu ses Başbakaninkinden başkası değildi.
Sezai:
-o kadar acele etme başkanım daha şoktayız kendimize gelek hele.
Aliriza:
-Bence buradan ne kadar fazla kalsak o kadar bağlanacağız. Bir an önce gidelim.
Başbakan:
-Tabiki nasil istiyorsanız yalınız tek sorunumuz oraya hangi tarihten gideceğiniz. Bunu önceden kestirmek çok zor adamlarımız ellerinden gelen her şeyi yaptı.
Yalınız giderken size bir kutu vereceğim onu gerekitiği zaman ilgili kişiye vereceksiniz.
Erhan:
-Ne kutusu?
-Bir aygıt, diyorumya gerektiği zaman işinize yarayacaktır.
-Sizde amma esrarengiz konuştunuz ha.
-Bu aygıtı siz kullanamazsınız içinde sadece informasyon vardır gerisini zamana bırakın.
Muhammet:
-Bu bulduğunuz teknolociye aslında bizimde yani Hamidonunda katkısı var planlarını verseniz sizle sık sık görüşme imkanına sahip olabiliriz.
Adil:
-Belki zamanın birinden dünyada aynı evrimi geçirecek o zamanda bizim burada bıraktığımız genlere ihtiyacımız
olacak nede olsa evlatlarımızı bırakıyoruz.
Başbakan:
-Üzülmeyin dedimya gereği neyse düşünülmüştür biz artık dost değil kardeş dünyalarız.
Kadınlarımızın doğumunun bir kaç ayları kaldı.Afacanları gördügümüz zaman sizleri hatırlayacağız.
Oğuz:
-Emmiler bir an önce ayrılalım çocukları görürsek hayatta geri dönemeyiz.
Herkes olumlu şekilde kafasını salladı.
Erdal:
-O zaman bence bir an önce gidelim kafam çok karmaşık burada kalmanın eşiğindeyim. Başkanım bu gün gitme
olanağımız varmı?
-Bence bu akşam burada kalın bizimde gereken hazırlıklarımız var yarın gidebilirsiniz.
Diye orada ayrıldı.
Herkesin dizlerinin bağı çözülmuştü sanki. Sessizce koltuklarına oturdular saatlerce göz göze gelmekten
çekinerek ortalıktaki boşluğu seyrettiler akşam olmuş yemekleri gelmiş kimin umrunda.
Sessizce oradan ayrılıp yataklarına gitmişlerdi ama gözleri uyku tutmuyordu.
Buraya ısınmaya başlamışlardı bu güzelim insanlara ama bir Etyemezli vatanına ihanet edemez kesin dönmeleri
gerekirdi.
Ertesi gün yine ayniı sessizlik içinde bir araya toplanmışlar taşıtlara binerek uzay merkezine
götürülüyorlardı.
Arkalarina son defa bakıp, içlerini hafiten çekmeye başlamışlardı.
Uzay Merkezine geldiklerinden Başbakan onları bekliyordu:
-Mehmetaliye dönerek al şunu cebine koy gerekirse işinize yarayacak olan şey. Simdi sizinle vedalaşalım sonra şu gemiye gireceksiniz orada size ilaç verilecek eski halinize döneceksiniz atmosferden çikandan sonra otomatikmen ülkenize geri döneceksiniz inşallah.
-inşallah. Burada bıraktığımız canlarimiz sizlere emanet.
Erdal:
-Başkanım çocuklarımıza söyleyin: Kafalarını kaldırır yukarıdan bir yıldız yanıp söndüğünü görürlerse onlar
biziz. Kalbimizdeki yanan sevği ışıklarıdır onlar. Gözlerimiz boşluğa dalarsa durgunsak onlarla beraberiz.
Ahiret var diyorsak onlarla beraber olmak isteriz. Gelsin evlatlarımız dünyaya bizler ölmeden, saçlarını okşayak tenlerini koklayarak yaşlı gözlerimizle öpmek isterik.
Diyerek gemiye binmeye başladılar.
Başbakan:
-Hadin yolunuz açık, sevdiginize kavuşmanız nasip olsun. Her nerede iseler.
Az sonra geriye sayim başlamıştı.
Gemi arkasından ince ışık saçarak gökyüzünden kayboluvermişti.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/dunyayadonus.jpg"
Birden bire ortalık zindan gibi karardı sanki bir suni vızıltılar başlamıştı aradan dakika geçmeden ortalık
aydınlandı gözler sanki bir şey görmez hale gelmişti.
Aliihsan:
-Yahu sanki burayı tanıyom gibi.
Oğuz:
-La yine gemiyemi geldik Allah kahretsin.
Osman:
-Bence zamanı tutturamadılar şimdi yine Serengeye gidiyoruz.
Adil:
-Olamaz biz oranın tarihini değiştirdik.
Kapı birden bire açıldı karşılarına iki kişi,aynı kadınlar. Yakasındaki rozete dokunarak:
-Komutanım misafirlerimiz gelmiş durumdalar, yalınız üzerlerindeki giysi sanki bizim geleneklerimizin giysilerine benziyor.
Muhammet atılarak:
-Mehmetali abi bizi direk uyuma yerine götürecekler hadi aleti şunlara göster yohsa ayni şeyleri tekrar yaşarız boş yere gideriz.
Cebindeki aleti çıkararak:
-Serengenin Başbakanının selamı var size şunu vermemizi istedi.
Kadın görevliler birbirine bakarak.
-Ne saçmalıyorsunuz beyler.
Aliriza:
-Saçmalama falan yok bir saniye beni dinleyin. Serengede yedikleriniz...
Erkeklerin dilleri.. çatpat öğrendiği Serengi diliyle anlatmaya başlayınca görevli:
-Komutanim bir an önce buraya gelin durumlar çok ilginç.
Noluyor orada:
-Bunlar orada geldiklerini söylüyorlar üstelik bana Serenge datebankını verdi evet üzerindeki bizim yazımız.
-Onlari hemen buraya getirin.
-Hadin beyler!!
Hep birlikte yola koyuldular.
Adil kendini tutamayarak kızlara öğrendiği çat pat Serenge diliyle iltifat yapıyordu.
Kizlarda şaşkınlıkta kinkirdeyip duruyorlardı.
Az sonra geminin komando bölümüne gittiler görevli kadın elindeki datebankı duvardaki bilgisayara yerleştirerek bir dügmeye bastı.
<img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/konsole.jpg"
Ortada Başbakanin resmi oluştu bütün olan bitenleri teker teker anlattı hatta bizimkilerin ilk günü hataneye düştükleri hortumlara bağlanışı herkesin yatakta cırıl çıplak hali. Televizyondaki yayınlar vs.vs.
En sonunda Başbakan:
-Komutan son emriniz bir an önce geri dönüş yapın siz vazifenizi sonsuz başarıyla halletiniz sizlere
minnettarız.
Kardeşlerimizi bırakın gitsinler datebanka gerekli bilgileri ekleyiniz Hamidoya gönderiniz. Emir kodu 12-d-gamma23-ti.
-Komutan pekala yeryüzüne geri gönderiliyorsunuz.
Görevlilere komuta vererek beemen yaptırdı.
Bizimkiler birden kendilerini yeryüzünde, çürük tarlanın ortasında buldular.
Sanki ayrılalı aradan yarım saat geçmemişti.
Tek özellikleri üzerlerinde postlarin olmaması.
Erdal:
-Hadin uşah bu akşam tike var.
diye köyün içine vardılar teker teker kollarıni açarak hanımlarını kucaklayiveriyordu bekarlarda analarına
sarıldılar.
Kadınlar cok şaşkın ne olduğunu anlamayarak:
-Hani siz saklanıyordunuz üzerinizdeki şeyleri nerden aldınız.
Bizimkiler başlarindaki geçen olayı anlattılar bazi şeyler hariç ama kimi inandıracaksın.
Kadınlar:
-Kefereler o kadar malın davarın canına kıydınız Allahtan korkmuyormusunuz biraz et için yapılırmı?.
Birde yaşlarına başlarına bahmadan yalan söylüyorlar.
Bizi aglayıp sizlattınız sabahlara kadar dizimizi döve döve mos mor ettik.
Sizlere 1 hafta ceza yüzünüzü görmek istemiyoruz.
Ya Oğuzla Muhammetin devirdiği güzelimsi inekler.
içlerinde tek bir kişinin hanımı kızmıyordu:
-Şinasim, bir kuzu değilmi canın sağ olsun.
Baktılar o gün köyde kalamayacaklar şaşkın olan Şakiri, Üzeyiri yanlarına alıp birazda et, yanınada kara
çaydanlık doğrudan yön Terelik Hamidonun yanına.
Zaten onları oradan bekliyordu.
Bitti...
| | | | erdal (şimdiye kadar 34 posta) | | <img src="https://img.webme.com/pic/e/etyemez/erdalforum.jpg"
Merhaba Etyemezli kardeslerim.
Buradaki gecen isimler rastgele bulunmus isimlerdir.
-
isim benzerligi olan arkadaslarimiz lütfen alinmasinlar kendileriyle baglantisi olmayabilir
Bu sanal cercevesinde bu minik romani kisa tutmak mecburiyetinden kaldim ne yazikki
insallah hosunuza gider | | | | adilb (şimdiye kadar 28 posta) | | La erdal nereden aklina geliyor, sanki sinemada filme bakmis gibiyim valla okumayla pek aram olmadigi icin biraz uzunmus gibi geldi bana.
Ellerine saglik cok güzel olmus... | | | | Muhammet (şimdiye kadar 10 posta) | | Adil abi sakin ebenin pinarinin oraya saklanma yakalanirsin. Birde,erdal abi erhani agderede bizim pinarin basinda niye cok bekledik.tam biliyormusun.Erhan, abdi emminin bostanini yolduktan sonra dereye tualete gitmisti. Birde benimki inek postuydu, ama Oguzunki fil postuydu. inek postu degildi.
Erdal abi cok güzel olmus gercektende.Ellerine saglik
3. bölümüde bekliyoruz. |
Bütün konular: 106 Bütün postalar: 317 Bütün kullanıcılar: 99 Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse 
|
|
|
|
|
|
|
6 ziyaretçi (7 klik)
Copyright Erdal Bahcivan

|
|
|
|
|
|
|
|